1. “Amerika’daki Bacınız” bize kendini tanıtabilir mi?

Elbette. Adım Emine. Erzurumluyum. Türk Dili ve Edebiyatı mezunuyum. Yaşımı yazmıyorum, her yıl değişiyor. Laz bir kocam ve siyam bir kedim var. İkisine de bayılıyorum. 2016’dan beri Virginia’da yaşıyorum. Başkaaa… Valla en kolay soru buymuş, döktüresim geldi. Yaklaşık 4 yıl kadar öğretmenlik yaptım Türkiye’de. Şimdi yeniden öğrenci oldum, İngilizce öğreniyorum. (Hayır green card çıkmış, gelmeden öğrensene, yok, ille Farsça, Hintçe, antin kuntin işler. Ay gene deştim kendi yaramı). Think positive, be positive!

2. Emine Hanım bir gününüz nasıl geçiyor anlatabilir misiniz? 

Düzensizliğin düzeni içinde geçiyor diyebilirim. Öğlene doğru kahvaltı, çünkü ben gece insanıyım, sonra işte sil süpür topla. Kısa bir sosyal medyayı yoklarım. Eskiden uzun takılıyordum da, amaaan koca bi derya anacım, dalan boğuluyor, fazla düşmeye gerek yok, kısa bir tur. Cano’yu dışarı çıkarırım, o arada annemi ve arkadaşlarımı ararım. Sonra biraz kitap okurum, biraz nakış işlerim. İnternetten yeni bir tarif görmüşümdür, telefon dürter beni, dene! dene! Kendimi mutfakta bulurum. İngilizce podcastlerini sevdiğim A. J. Hoge açarım. O sade yaşamı, sağlıklı yaşamı anlatırken ben bir tekne hamur yoğururum. Kocam içerden seslenir, hadi hayırlısı gene değişik kokular geliyo. Bazen tutar tarifler, bazen malzeme mundar olur ama öğrenirim en azından. Çocukken elmalı makarna pişirmiş insanım hey yavrum hey. Yiyemedik o ayrı.

Gün içinde tv açık olmaz ama akşam yerel haberleri, ardından çay faslında dizi veya belgesel izleriz. Şu sıra The Story of God belgeselini izliyoruz. Sonra yine kitabıma dönerim. Karantinadan önce arkadaş gruplarıyla programlar da vardı ama şu an malum stay home modundayız. Şimdi böyle yazınca farkettim, düzenli yaşıyormuşum ben yahu. İşte geç yatıp geç kalkmak bütün karizmayı çiziyor. Hayırlısı.

3. İlk Amerika’ya geldiğinizde adaptasyon süreciniz nasıl geçti? Gelmeyi düşünenlere ilk olarak tavsiyeniz ne olurdu?

Biz green card çıkınca, yerleşmeden önce Amerika’ya birkaç kez gezmeye geldik. Eyaletleri gezdik, burda yaşayan arkadaşlarla sohbetler ettik, çok güzel tavsiyeler aldık. Sonra yerleştik. Bu yüzden mi bilmiyorum, ben Amerika’ya geldiğimde alışma sürecim olmadı, hep burdaymışım gibi hissettim. Ama dil beni düşündüğümden daha çok zorladı. Allah’tan göçmen ülkesi, insanları hoşgörülü, sabırlı, farklılıklara açık. O yüzden çekinme hissetmedim ama süper lise hazırlık İngilizcemin kuş gibi kaldığını görünce, dedim bir de sıfır İngilizceyle geleymişim vay başıma.

Gelecek olanlar dili halletsin gelsin. Yok ben derdimi anlatacak kadar biliyorum, yok Anadolu lisesi okudum bilmem ne, bir water derler, apışıp kalırsınız. Esasen mesele ne biliyor musunuz? Mesele, Türkiye’deyken tutuk yönleriniz vardı ya, hani çekingendiniz,  hatalarınız vardı. Hah işte kendinize diyeceksiniz ki, yeni bir coğrafyada, yeni bir toplumda, yeni bir ben olacağım. Amerika sizi özgürlük noktasında öyle destekliyor ki, nasıl desem bu ülkenin psikolojisi böyle, elalem yok burda, çok basit bir şey bile yapsanız insanlar sizi takdir ediyor. İşte bunu iç telkinlerimizde kullanmak lazım. Ve çok önemli bir nokta, ben buraya göç ederken uçağa bindiğimde, Allah’ım beni onlara, onları bana sevdir diye dua etmiştim. “Bu topluma neler verebilirim, bu toplumdan neler alabilirim” anlayışıyla yaşamaya gayret edersek, gurbet de, gariplik de hissetmeyiz biiznillah.

4. Çok samimi ve içten yazdığınız paylaşımlarınız var. Hatta uzun uzun yazmanıza rağmen bu denli okunmanızın sırrı başka ne olabilir?

Ay öyle mi düşünüyorsunuz, çok teşekkür ederim. Bilemiyorum, belki paylaşımların farklı konularda olması, belki sadece başarıların değil, beceriksizliklerin de olması. Sağolsunlar kıymet verip okuyorlar, yorum yapıyorlar. Hepsi bacımdır, gardaşımdır.

5. Korona virüs öncesi ingilizce eğitim aldığınız, tarih sohbetleri yaptığınız, bi hayli sosyal ve aktif günleriniz vardı ki yine olacaktır.😉 Bir yazınızda “herkesin dünyası kendine, mesela hayatlarımızı karakterlerimizi kıyaslamasak ne güzel olur, herkes farklı şekilde atlatır bu günleri” ,diye yazmışsınız. Sizin evde kaldığınızı bu manidar günleriniz nasıl geçiyor?

Allah sizi inandırsın biz koronadan önce de baya karantinada gibi yaşıyormuşuz onu fark ettik. Evet, misafirlerimiz, programlarımız ve seyahatlerimiz çok sevdiğimiz şeylerdi ve şu an hepsi durdu, inşallah yeniden olacaklar ama bunun dışında ne yapıyorsam onun süresi uzadı galiba. Kitapsa, daha çok okuyorum; online öğrenme ise, daha çeşitli eğitimlere bakıyorum. İngilizce meal okumaya başladım, bazen sessiz, bazen sesli. Okuduktan sonra aklımda kalanları kendi kendime anlatıyorum. (Bir taşla iki kuş hesabı. Daha da olmazsa koyverecem artık, üstüne basa basa votır, egeyn, vörk.)

6. Hemen hemen her yazınızda yüze tebessüm konduran yazılarınızın mizah kaynağı nereden geliyor? (Acaba  aile büyüklerinden mi, eğer öyleyse bir anınızı paylaşabilir misiniz)

Çok teşekkür ediyorum, ne güzel iltifatlar bunlar. Annem, babam, kocam yengeç burcu. Cano, temmuz doğumlu. Kedilerin burcu varsa, o da yengeç. Şimdi bunca duygusal yengece gaydırıgubbak bir yay lazımdı, herhalde ondan öyleyim.

7. Sık sık dizi ve film tavsiyeleriniz oluyor. Bir paylaşımınızda dönüp dönüp izlediğiniz 3 diziden bahsediyordunuz. Hatta annenize ve babanıza dahi izletmişsiniz sonrasında “sevdiğim şeyi zorla sevdiririm evelallah” yazmışsınız:) Sizi severek takip eden bir kitle olduğu aşikar. Emine Hanım kendini bu denli sevdirdiğine göre , sizin kendinizde en çok sevdiğiniz özelliğiniz hangisidir?

Sevmediğim özelliklerimi sorsaydınız hemen sayardım. Sevdiğim özellikleri bulup, içinden en sevdiğimi seçmek biraz zorladı şu an. Ah buldum. Sıcakkanlıyım galiba. Bunu seviyorum.

8. Sosyal medyada korona virüs dolayısıyla yüzlerce olumsuz haber dolaşıyor, özellikle hayatta bunun payına düştüğünü söyleyip, şikayet eden, ümitsizliğe düşmüş birçok insan görüyor, duyuyoruz. Sizi her zaman pozitif duruşunuz, bazen zor olsa da sizi hayata tutan şeylere sarılırken, uğraşlarınızla hayatınızı daha anlamlı kıldığınızı görüyorum. Bu içsel motivasyonunuzu nasıl sağlıyorsunuz?

Cevabım “değiştirmek”. Biz insanız. Hiçbir motivasyon, hiçbir telkin daimi değil. Kırılıyor. Duygusal insanlarda daha sık. Benim gibi mantık yönü ağır basanları da kesinlikle es geçmiyor. Ama temkin çizgisinden vesvese çizgisine doğru yaklaşmaya başladıysam, içinde bulunduğum hali değiştirmeye çalışıyorum. Yalnızsam, bir arkadaşı arıyorum, sohbet ediyorum. Bir işteysem, kenara çekilip duruyorum. Konuşuyorsam, susuyorum. Tebdil-i mekanda ferahlık olduğu gibi, tebdil-i halde de bir ferahlık olmalı.

Biliyorsunuz, insan en çok kendi sesinden etkilenir. Kendimize sesli telkinlerde bulunmanın ve dualarımızda sesli yakarmanın da çok olumlu etkileri olduğunu düşünüyorum. Pratikte ise, büyük bir motivasyonla başlayıp devamını getiremediğim işleri sıraladığımda, beceremediğim ne çok şey var deyip hayıflanıyordum önceden ama artık şöyle bakıyorum; demek ki şu yaptığım bana uygun değilmiş, öğrendim. Milyonlarca iş var, denemekten korkma, ya ilerlerim, ya ders alırım. Mesela ipi, kumaşı, örgüyü hiç sevmez ve sıkıcı bulurdum. İnternette birkaç nakış gördüm, bayıldım. Dedim ucuz bir kit alıp deneyeceğim. Çok sevdim ve hala devam ediyorum. Bence internet gibi önümüze çeşit çeşit fikirler seren bir nimet varken, motivasyon vesileleri bulmak çok zor olmasa gerek.

Bitti mi? Aaa bitmiş.

Hatam oldu ise bendendir, güzellikler Allah’tan. Cümlemizin Ramazanı mübarek olsun, nicelerini görelim, bayramlara erelim inşallah.

Amerikadakibaciniz instagram hesabı @amerikadakibaciniz